GEDİKMEDİA
 
  Helal Kazancın Hikayesi
  Başını Vermeyen Şehid;Seyyid Bilâl Hazretleri
  HZ. Hüseyin'in Türk Milletine Duası
  Mimar Sinan'dan 400 Sene Sonrasına Mektup
  İstanbulun Fethini 50 Gün Gecikren Veli ;Vedud Sultan
  ''DANİEL DEFOE BİR OSMANLI CASUSUYDU''
  Kanuni'nin Mezarına Koydurduğu Küçük Sanduka Neydi?
  Stalin'in vazgeçemediği telepatı Messing
  Osmanlı Devleti'ni Bir Velinin Bedduası mı Yıktı?
  Osmanlı subayının elle çizdiği para
  Padişah Ağlatan Evliya Karabaş Velî Hazretleri
  Sin şın'a girince Muhiddinin Kabri Bulunur
  ALİ USTA'NIN HATIRALARINDA ŞEYH ŞERAFEDDİN DAĞISTANÎ (K.S.)
  MÜŞTAK BABA VE ANKARA’NIN BAŞKENT OLACAĞI MÜJDESİ
  Piri Reis’in kayıp Hazinesi
  Piri Reis Haritasının Sırrı
  Washington Konya Arası 5 Dakika
  Münir DERMAN ks
  Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferini Hiç Böyle Okudunuz mu?
  Cifir İlmi ve Bediüzzaman
  Gönenli Mehmet Efendi ve Bediüzzaman
  Oktan Keleş ve Metafizik İstihbarat
  İLM-İ LEDÜN SIRLARINDAN
  Müthiş Buluş Mutlaka Okuyunuz
  Atlantis ve Mu Bilmediğimiz Bir Teknolojiye mi Sahipti?
  ALLAH DOSTU Münir DERMAN (ks) DEMİŞDİ Kİ… SOHBET MD-70
  Dünyada Medeniyetin Kaynağı Türkler mi?
  Müftü El-Hüseyni-Adolf Hitler
  Oktan Keleş cevaplıyor
  Yunus'u Hiç Böyle Okudunuz mu?
  Hz.Mevlana 8 asır önce atom bombasını haber vermişti!
  Şeyh Şerafettin Dağıstani
  5000 Yıl Önce Çizilen Uçak,Helikopter,Denizaltı,Uçan Araba Figürleri,
  Küçük Hüseyin Ankaravi ks
  Bu dut,dut verdikçe anadolu Türk'lerindir
  Antik Çağda Bilgisayar Kullanıldı mı? ; Antikythera mekanizması
  Osmanlı Sultanları’nın Tılsımlı Gömlekleri
  Yuşa Peygamberin Kabrini Bulan Veli;Yahya Efendi
  Türk buluşu Ankaferd,Kanamayı durduran dahiyane çözüm
  TÜRK TARİHİNE AİT YENİ SIRLAR
  Ayasofya'nın sırrı harcında saklı
  Tapınakçı Lawrence
  Kumran yazıları,çobanın bulduğu tarih,,
  Münir Derman ks. vaaz notları
  Adnan Menderes'in saatindeki entrika
  MENAKIBI ŞEYH ŞERAFETTİN DAĞISTANİ
  P3 HERMES’TEN HZ. İDRİS’E İŞARETLER!
  HZ. YUŞA TEPESİNİN SIRRI METAFİZİK İSTİHBARAT (1)
  Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferini Bir de Böyle Okuyun
  Hristiyanlığın Binlerce Yıldır Gizlenmiş Gerçeği ;Barnabas İncili
  Davud as'mın Kılıcındaki Gizem
  Türk'ün Manevi Sırrı Münir Derman ks Vaaz 1
  BU YAZIYI LÜTFEN 30 KERE OKUYUNUZ......
  Yara Tedavisinde Bal
  Admine soru,görüş ve önerilerinizi bildirebilirsiniz.
  Site sayacı
  Ziyaretçi defteri
Münir Derman ks. vaaz notları
  1. VAAZ NOTLARI

    Eskişehir

    İslâm dininde bazı hareketler vardır.

    Haramdır...

    Bir de islâm dini içindeki edeb vardır.

    Terbiye, namaz kılmak, oruç tutmak, abdest almak, hacca gitmek. ALLAH’ın rıza yoluna gitmek içindir.

    İbâdet şükür içindir.

    Bizi yarattı rızkını veriyor, o şükrü karşılamak içindir.

    Bu şükrün içinde bazı haramiyetler vardır.
    İnsan gusulsüz iken 5 şey haramdır.

    Domuz etinden daha fazla haramdır.

    Çünkü domuz etinin yasak olduğunu biliyoruz.

    Alkol yasaktır fakat sıhhatin için lazımsa Mü’min bir doktor içeceksin içinde alkol vardır derse içersin helâl olur.

    Fakat ibâdetlerdeki haramiyetlerin hiç şakası yoktur.

    Haramdır, istisnası yok.

    Cünupken 5 şey haramdır:
    1- Namaz kılmak
    2- Kur’ân Okumak
    3- Mesh : âyet yazılı bir şeye elini vurmak
    4- Camiye girmek
    5- Kâbeyi tavaf.

    Cenab-ı Peygamber diyor ki:

    “Bütün zemin mescittir, dünya mescitdir”.

    O hâlde cünub çık bu evden de öteki eve git bakalım sıkıysa.

    Ama ben gittim oldu dersin...

    Fakat ALLAH’a çok yakın kullara tehlikelidir.

    Öyle velîyullahlar vardır ki yalnız kalbinden değil, dilinden ALLAH’ı zikri bir saniye unutursa onlara gusül farz olur.

    O hâlde sen kendini ona göre arşınla ayarla.

    Hayızlı kadına;

    Kur’ân okumak, âyete mesh etmek, tavaf-ı Kâbe, helâli ile yatmak, cima etmek, göbek üstünden dize kadar açmak haramdır.
    Gusüllü olduğu hâlde abdestsiz 3 şey haramdır:

    1- Abdestsiz namaz.

    2- Kâbeyi tavaf.

    3- Kur’ân’ı eline almak.

    Mü’minden mü’mine görünmeyen telsiz uçları vardır.

    Resûlullah Efendimiz bütün kâinata acıdı.

    Çünkü hepsinde bütün insanlarda onun nûrunun anteni vardır.

    Birisi titremeye başlamış, ateş yakmışlar, üstünü örtmüşler, ayağına sıcak su koymuşlar, tiril tiril titriyor çok geçmeden bakmışlar ki bu mübârek zâtın yakınlarından biri suya düşmüş ciğerlerine kadar ıslanmış.

    Onun acısını orda hissediyor.

    Onun için bir mü’min ızdırap içinde olduğu zaman öteki mü’min acı duyacak ama bana söylemedi dersiniz.

    O hâlde sen adam akıllı mü’min değilsin.

    Antenlerini açarsan onun acısını yüzünden anlarsın.
    Böyle insanların lisanlarında bir hâlâvet vardır.

    Ahlâkında letafet, yüzlerinde beşaret vardır.

    Daima gülümserler.

    Edâlarında zarafet vardır.

    Paldır küldür iş yapmazlar.

    Nefislerinde sehavet vardır, çıkarır hırkasını verir sana. özürleri kabul edişlerinde cömertlik iyi fena herkese karşı şevkat taşkınlığı vardır.
    Böyle insanları gördüğün zaman korkma, sokul yanına.

    Böyle himmet sahibleri sol ellerinin kendilerini bu hâllerinden alı koyduğunu görseler sağ elleriyle sol elini keserler.

    Böyle insanlar vardır...

    Onun için bir hadisde:

    “Ümmet ALLAH’ın bir ârifinin nûrunu görseydi hepsi yanardı”.

    Ârif kendi vücudunun nûrunu, kokusunu alabilseydi kendi yanardı.

    Çünkü gurur gelirdi.

    ALLAH’ın El MÜTEKEBBİR esmâsının muhafızı El KAHHAR esmâsıdır.

    Niçin yanardı?

    Gurur duymasın diye...

    Böylelerin yanına geldin mi başını gömleğinin altına sok.

    Ben alimim, ulemayım, ben orgeneralim deme!
    Başını altına sok.

    Sana kalbinin âleminden o zaman bir köşe gösterilince kafanı hemen çıkar dışarı.

    Bunlarla şaka olmaz.

    Cenabı Sellallahu aleyhi veselleme birgün sormuşlar :

    “Ya Resûlallah kâinatı ALLAH nasıl yarattı?”

    “Bir gece müsaade edin” demiş.

    O gece âyeti kerime iniyor, onlara söyle diyor:

    “Efela yenzurune ilel'ibilli keyfe hulikat.”.

    “Devenin nasıl halkolunduğuna bakmıyorlar mı?”
    Bir deveyi tetkik ederseniz, içinde bütün kimyevî fizikî, biyolojik, bugün fen âleminin kabul ettiği bütün unsurlar vardır.

    Hepsi devededir.
    Deveyi tetkik edersek; deve kızgın çölde yürür, sıcakta yürüyebilmesi için ayağı özel yaratılmıştır.

    Dikkat edin tırnağı yoktur.

    Tırnak olsaydı sıcaktan ısınır, ayağını yakmasın diye tırnak sert olduğundan kuma batar.

    Deve yüksektir.

    Sıcak kumda radyasyon hadisesi olmasın karnından ısınmasın diye. Karnında iki kesesi vardır.

    Biri kırbası, biri su termosu.

    Su kırbası su doldurur onun içine, ikinci torba da azık torbasıdır.

    Sırtındaki hörgüç yağ deposudur.

    Torbada azık biterse bu yağı eriterek vücuduna sarfeder.

    O bitinceye kadar Cenabı ALLAH kudretiyle başka azık verir.

    Deve çökerek yük alır.

    Boyu uzun ve eğridir.

    Bunda çok büyük hikmet gizli, yük yüklenip kalkmak istediği vakit bir fizikî hadisedir bu.

    Boynunu ileri uzatınca deve kuyruk kemiği üzerine basar yükü hafifletir. Yâni topuzlu bir kantar gibidir.

    Boynunu uzattı mı o tarafa bir yıkıntı olur.

    Beli kalkmaya başlar, boynu ileri uzanınca kuyruk kemiği üzerine basan yük hafifler o zaman arka bacağını kaldırır, ikinci bir hareketde boynunu büküverir yükün ağırlığı arkaya biner ön ayakları serbestleşir, ön ayaklarının üzerine kalkar.
    Diken, gıdasını teşkil eder.

    Kolay çiğnesin diye üst dudağı yarıktır.

    Bunun peşindeki âyet:

    “Âlâ küllü şey’in şehid” bütün eşyayı şâhid tutarım diyor.

    Onun için deve, sinek, at eşek, biz, pire deyip geçmeyin hepsinin hikmeti vardır, insanların niye iki gözü yaratıldı.

    Niçin iki kulağı var da üç kulağı yok.

    Niye 32 diş var 35 diş yok.

    Bunlar hep hikmete bağlıdır.

    İnsan bunları öğrcndimi etrafındaki insana başka türlü bakmaya başlar. Bak bir deve şaşırttı bizi.

    Yetmez mi bu şâhid.

    Sen iki şâhidle kazanırsın mahkemeyi.

    Onun için yorganın altından çık!

    Yatağında oturma!

    Kilitli kapılarını aç!

    Her birimizin vücudu elektrik feneri gibidir.

    Ucunda yanan ampulü de kalbdir.

    O küçücük ampulün içinde tel var.

    O da Nûr-u Resûlullah, Nûr-u Muhabbeti orada duruyor.
    Pilin kuvvetli olması için, o ampulü yakabilmesi için:

    Hased, haram, yalan yok olmazsa pil onu yakabilecek kabüiyetdedir.

    O düğmeğe basmak için hususi bir parmak lâzım.

    Bu parmakla basılmaz.

    Öyle adamın parmağı olacak ki Sîret-i Resûlullah Efendimiz nasıl yaşamış öyle yaşayacaksın.

    Yalan yok.

    Hiyle yok.

    Kimseyi aldatma yok...

    Sünnet-i Resûl lâzım.

    Namazın sünneti değil.

    Daha ampulü yakmadık, ki namaz kılalım oğlum, insan olmaya savaşıyoruz.

    Sünnet-i Resûl :

    Ne demek; komşusuna yardım etmek, hayvanlara bakmak...

    Ahlâk-ı Resûl :

    Siyret-i Resûle, sünnet-i Resûle devamlı sûretde bağlı kalan, devam eden ahlâk-ı Resûl olur.

    Ahlâk satın alınmaz.

    Doğmalıktır.

    İşte böyle oldu mu parmağını basar, bu parmak islâm parmağı olur.

    O zaman pile bastığın zaman islam parmağı ile ampul yanıverir
    Gusül edeceksin, abdest alacaksın, beş vakit namaz kılacaksın, eğer pilde bozukluk varsa, şeriatın emirleri hased, yalan, gıybet, hırsızlık hiç biri yok. İşte o zaman sana namaz farz olur...

    Şeriat;

    ALLAH Resûlünün zâhiridir. Dışıdır. Görünen Şeklidir.
    Bâtını içi mânevî âlem...

    Erenlerin yolu, Mansur’un Yunus’un yolu.

    İçinde o âlemin nûr cümbüşü.

    Kopar perdeleri; kapalı elmas sarayının içi dışı şeriat.

    Daha içi mi var?

    Var ya...

    Ziyâfet sofrası içi:

    “Biz sırların sırrını topraktan yaratılan kulumuza verdik!” diyor hadisi Kudsîde Cenabı ALLAH.

    Kur”anı Kerim’de 4 türlü âyet vardır:

    1- Âyât-ı müteşabihat : Mânâları gizli âyetler.
    2- Âyât-ı muhkemat : Mânâları açık âyetler.
    3- Âyât-ı mu’tade : Aklımızın içinde olan âyetler.
    4- Âyât-ı gayr-ı mu’tade : Aklın hududunun dışında olan âyetler.

    Süleyman peygamber karınca ile konuşmuş.

    Adamın birisi su üstünde yürümüş.

    Hannane direği Resûlullah ile konuşmuş.

    Deve konuşmuş.

    Bunlar gayr-i mu’tade, akıl sahasının dışında...

    Matlub olan vahiy,

    Bir de gayr-i matlubi vardır.

    Biz dağa vahyettik.

    Ağaca vahyettik.

    Meryem’e vahyetdik.

    Arıya vahyetdik.

    Peygambere vahyetdik.

    Bu vahiylerin içinde matlub olanlar vardır.

    Bunlar kelime hâlinde Resûlullah’a bildirilmiştir.

    Cebrail söylediği zaman Resûlullah o kelimeleri:

    “Tâ hâ. Mâ enzelna aleykel kur'ane li teşka” duyuyor mübârek kulağı ile, ağzı ile söylüyor.

    Bunlar kelime hâlinde mu’tade âyetler.

    Gayr-ı mu’tade âyetler, Resûlullah’ın kulağına söyleme yok:

    “La tuharrik bihi lisaneke lita'cele bihi.” dilini oynatma diyor...

    Cebrail görünmeyen hortumunu söylüyor.

    Resûlullah birden söylemeye başlıyor.

    Kelimesiz kelimeli âyetler.

    Bunları herkes anlayamaz.

    Onun için insanlar yalnız ekmekle değil iyi sözler ve nasihatlarla da beslenirler.

    İbâdet etmeyen insan, ruhunun yurdunu ziyâret etmemiş insandır.

    Yazık ona!..

    Her ruh âlemini zekâ kadrosuna sığdırmaya çalışmak en büyük beşer hamâkatidir.

    Serseri deriz bilirsiniz, dünyanın her yerinde serseri vardır.

    Serseriyi dünyanın hiçbir filozofu hiç bir romancısı târif edememiştir.

    Ben size islâmi kudretle târif edeyim.

    Serseri câhil bırakılmış dinsiz çocuğun büyümüşüdür.
    Söğüt su kenarında yetişir.

    İstersen Kevser ırmağı akan yere söğüt dik, meyve vermez.

    Söğüdün meyvesi yoktur.

    Kafese karga ile bülbülü kapat ikisi de susar.

    Karga bülbülün sesinden edeben utandığı için susarmış.

    Akıllı bir insan çocukla konuşurken kendi bilgi ve akıl ormanından çıkar onun anlayacağı şekilde konuşur.

    Onun için insanlara aklı nisbetinde söz söylemek lâzımdır.

    Herkes tahammül edemez.

    Ateşden istifade için sobayı yakıyoruz ısınalım diye değil mi, kendimizi içine atmıyoruz.

    Salomandıra denilen bir hayvan vardır, ateş içinde yaşar, balık gibi suda yaşar.

    Ateş içinde yaşayan ALLAH’ın Velîleri vardır.

    Bunları izah çok güçtür.

    Bir hadis-i peygamberide buyuruluyor ki:

    “Ne kadar fena gibi görünen işler vardır ki uğurludur.

    Ne kadar güzel işler vardır ki sonu uğursuzdur.

    Ne kadar Kur’ân okuyan vardır ki Kur’ân ona lânet eder!”.

    Aha hadis bitti azizim.

    Denizden bir kova su alsak getirsek bir çukura koysak, zaman zaman bu su eksilir Buhar olur.

    Rengi kokusu, tadı kaybolur.

    Çünkü suyun varlığını toprak yer, rüzgâr götürür.

    Eğer o durgun suya ALLAH tarafından bir su gelirse suyu tekrar denize götürür, temizler onu.

    İşte bu gelen su, ya bir insanı kâmil, vücudu olabilir ya da HAKK’ın cezbelerinde bir cezbe olabilir diyor Cenabı Peygamber.

    Bu kova hikâyesi hadistir.

    Âyet-i Kerimede:

    “Siz söyleyiniz; biz ALLAH içiniz yine ona döneriz” diyor.
    Güneşin varlığı bir ışığı iledir bir de hararetiyle.

    Bir vasfı ile güneş meşguldür görünür, zâhirdir.

    Bir vasfı ile de gizlidir.

    Hüve’l- BÂTINı ve’z- ZÂHİRi, Hüve’z- ZÂHİRi ve’l- BÂTIN.
    “Bir kulumu seversem onun vücud evini boşaltırım.

    Yâni kötü fiillerden temizlerim o evin efendisi ben olurum!” diyor Cenabı ALLAH.

    “O benimle görür işitir, benimle söz söyler!..”

    Riyâzat sabahtan akşama kadar aç durmak; geceleyin ibâdet etmektir. Evet riyâzat odur.

    Ama kime riyâzatdır?

    Asıl büyük riyâzatı yapan içindir.

    Faziletden ayrılmamak, yalan söylememek, hased gıpta etmemek sevkat hissi göstermek, yalan söylememektir.

    Ulu’l- emre hükümetin emirlerine uymaktır.

    Hükümeti dinleme sonra sırlardan iste!

    Temiz olan insanlara sığının, emen çocuğa pirzola verilmez.
    Bir bakışla adam olmak istiyorsan adam ara.

    Bul adamı, seni bir bakışla tertemiz ediverir.
    Velînin nazarına uğrayan köpek bile velî olur.

    Ashab-ı Kehf...
    İnsan tıynetini alan köpek çoban olur.
    Hepimiz Resûlullah’ın köpeğiyiz, nasıl olmayalım!

    Onun için kıymeti mânevîyenizi bilin!..

    Mesh : El sürme. * Silme. * Abdest alırken başı ıslâk temiz el ile sığamak. * Taramak.

    Sehavet : Cömertlik, el açıklığı, muhtaç olanlara çok ihsan etmek.

    أَفَلَا يَنظُرُونَ إِلَى الْإِبِلِ كَيْفَ خُلِقَتْ وَإِلَى السَّمَاء كَيْفَ رُفِعَتْ وَإِلَى الْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْ

    وَإِلَى الْأَرْضِ كَيْفَ سُطِحَتْ

    “Efela yenzurune ilel'ibilli keyfe hulikat. Ve ilessemai keyfe rufi'at. Ve ilelcibali keyfe nusibet. Ve ilel'ardi keyfe sutihat. : (İnsanlar) devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?” (Gâşiye 88/17-20)

    Mütcşabihat : Birbirine benzeyenler. * Fık: Mânası açık olmayan âyet ve hadis. Kur'an-ı Kerim'in ve hadislerin mecazî mânalara gelen ifadeleri. "Muhkem" olmayan âyet veya hadis. * Zâhirî mânası kastedilmeyen ve teşbih ve temsil yoluyla hakikatlerin beyanında kullanılan ifade.

    Muhkemat : Sağlam. Metin. Sıkı sıkıya. Kuvvetli. Tahkim edilmiş. Sağlamlaştırılmış. * Fık: Tefsir edilenlerden daha kuvvetli olan söz. İhtimalli olmayan söz.

    Mutade : Âdet. Âdet edilen iş. İtiyad edilen. Alışılmış olan.

    Gayr-ı mu’tade : Mu’tad olmayan.

    Matlub : İstek, istenilen şey. * Alacak. Ödünç verilmiş.

    طه مَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لِتَشْقَى إِلَّا تَذْكِرَةً لِّمَن يَخْشَى

    “Tâ. Hâ. Ma enzelna aleykel kur'ane li teşka İlla tezkiratel limey yahşa : (2-3) Tâ. Hâ. Biz, Kur'an'ı sana, güçlük çekesin diye değil, ancak ALLAH'tan korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik.” (Tâ Hâ 20/1-3)

    لَا تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ

    “La tuharrik bihi lisaneke lita'cele bihi. : (Resûlüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma.” (Kıyâmet 75/16)

    Hamâkat : Ahmaklık. Budalalık. Bönlük. Anlayışsızlık

    7 AY ÖNCE GÖNDERILDI #

  2. Vaaz Notları 2 ...

    Ana Başlıklar: Allah Dostu Derki...Eskişehir

    Mekke’den Medine’ye “HİCRET” edilmiştir.
    Hicret Emr-i İlâhi ile olmuştur.
    Hicret müşriklerin korkusundan bir kaçma değildir.
    Hicret büyük bir hikmettir.

    Hikmeti şudur:
    Bilirsiniz güneş doğar batar.

    Resûlullah Mekke’de doğdu.

    Hira dağında eline:

    “Lâ ilahe illallah Muhammedin Resûlullah” bayrağını aldı.

    Medine’ye gitmelerinin sebebi budur.
    Medine’de irtihali dar-ı illiyn etmelerinin sebebi de vardır.

    ALLAH çok Gayyur’dur.

    Yâni kendisinden başkasının sevilmesini istemez.

    Onun için Kâbe’de gömülseydi;

    Kâbe’ye gidip ta’zim edenler bir an Resûlullah’a teveccüh edecekler, onun için ikilik doğacak...
    Cenabı ALLAH O’nu oraya gönderdi.

    Sonra bir âyeti Kerimede de:

    “Rabbulmeşrikayni ve rabbulmağribeyni. Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani.”
    “Şarkın ALLAH’ı garbın ALLAH’ı bilmiyorsunuz bu da mı yalan.”
    Şarkın garbın ALLAH’ı olur mu?

    Hayır!..
    Mekke’de doğup, Hira dağından ilk sûreyi alıp, insanları peşine takarak, Medine’de vefât edecek.

    Bu bayrağın peşine takılıp, Resûlullahın yardımı ile ancak âhirete intikal edilecek demektir.
    Onun için namazda selâm:

    “Esselâmın aleyküm ve rahmetullah Rabbi’l- maşrık”,

    “Esselâmı aleyküm verahmetullah Rabbi’l- mağrib”.

    Birisi ALLAH selâmıdır.

    Biri Resûlullah’a selâmdır.
    Resûlullah efendimiz bir gece Mekke’den çıktılar.

    Sevir mağarasına sığındılar.

    Küçük bir mağara.

    Hz.Ebubekir yanındalar.
    Resûlullah çok yorgundu.

    Mübârek başlarını Hz. Ebubekir’in dizine koydular.

    Biraz uyumaya çalıştılar.

    O sırada bir küçük delik var, Ebubekr sol ayağını bu deliğe kapatır.

    Çıplak ayakları...

    Bir yılan geliyor ayağını sokuyor.

    Ebubekir hiç kıpırdatmıyor ayağını, gözünden bir damla yaş Resûlullah’ın mübârek yüzüne damlıyor.
    Resûlullah uyanıyor:

    “Yâ Ebubekir ne oldu?” diyor.

    Hemen mübârek tükrüklerini yaraya sürüyor.

    Bu sırada öğle zamanı Resûlullah’ın peşine düşen müşrikler mağaraya geliyorlar.

    Hemen bir örümcek mağaranın ağzını ağ örerek kapatıyor.

    Ve bir güvercin gelip orada yumurtaya’ yatıyor.

    Müşrikler geliyorlar ağı görünce içerde olmayacaklarını düşünerek gidiyorlar.

    “Biz arzu edersek en büyük şeylerde bile bir üfürme ile kopacak bir iplikle bile en büyük felâketleri önleriz.” Ankebut sûresi.

    Cenabı ALLAH isteseydi mağaranın ağzını kapatabilirdi bir taşla.

    Fakat, istediği zaman bir örümceğin ipiyle bile Peygamberini, velîsini koruyabilir demektir.

    Müşrikler dönüyorlar ordan.

    Fakat o sırada Ebubekir ne kadar olsa beşeriyet var, titremeye başlıyor. Korkuyor. Kendinde değil.

    Resûlullah dizine dokunuyor :

    “Hüzün etme, üzülme. ALLAH bizimle beraberdir.”
    Sonra Medine’ye teşrif ediyorlar.

    Gusva ismindeki bir devenin üstünde idiler.

    Davetler geliyor.

    Gusva nerede durursa orada ineceğim diyor Resûlullah.
    Geliyor bir evin önünde çöküyor deve.

    O ev Eba Eyyubul Ensari’nin evi.

    Kendisi 20-23 yaşlarında evini tahsis ediyor:

    İki katlı evinin üst katını veriyor.
    Resûlullah efendimiz diyor ki:

    “Yâ Eba Eyyüb bana yerde yatmak farzdır. Onun için ben aşağıda yatacağım!”.

    20-28 gün kalıyor bu evde.

    Bir gün Resûlullah evden çıkıp sabahleyin giderken bakıyor ki evin karşısında Eba Eyyüb anası kız kardeşi ve çocukları orada yatak sermiş yatıyorlar.
    “Yâ Eba Eyüp burda niçin yatıyorsun?”
    “Yâ Resûlullah, sen alt katta yatarken ben üst katta edebimden yatamam.”
    Resûlullah ondan sonra 7 gün üst katta yatıyorlar.

    Bir gün, Eba Eyyubul Ensari’yi yalnız gördükleri zaman Resûlullah efendimiz:

    “Yâ Eyüp ben bir deniz kenarında şehid olduğunu görüyorum!” demiş.
    “Yâ Resûlullah benmiyim O?”.

    “İster misin?” demiş.

    Peygamber Efendimiz vefât ediyorlar.

    Aradan seneler geçiyor.

    Halifeler gelip geçiyor.

    Halifeler Emevilere intikal ediyor.

    Muaviye halifedir.

    Resûlullah efendimizin bir hadisi vardır :

    “Konstantiniye fethedilecektir, onu fetheden ne mübârek askerdir ne mübârek emirdir buyurmuştur”

    Bu hadis üzerine, islâm ve Osmanlı orduları tarafından 462 defa İstanbul muhasara edilmiştir.

    En son Hz.Fatih’e nail olmuştur.

    Bu hadis üzerine Muaviye, Eba Müslime kumandasında 250 bin kişilik bir ordu gönderiyor, istanbul’a.

    Harb ediyorlar ikibuçuk ay muhasara devam ediyor. Fakat fetih müyesser olmuyor.
    Bu sıra Muaviye Medinededir.

    Birgün ikindi vakti sokaktan geçerken Semriyye isminde genç bir kadın, 1 yaşındaki oğlunu salıncakla sallıyor ve bir ninni söylüyor:
    “Oğlum Emeviler saraylarda zevki sefa ediyorlar, senin baban Konstantiniyye surlarında bu kış zamanında harbediyor.”
    Muaviye’ye bu çok dokunuyor.

    Oğlu Yezid Mekke valisidir.

    Emir gönderiyor Yezide 120.000 kişilik bir ordu daha hazırlıyor.
    Eba Eyyübül Ensari 74 yaşındadır.

    Muaviye’ye harbe katılmak istediğini söylüyor.
    “Siz artık şeyhudat devrine girdiniz, peygamberin harblerine iştirak ettiniz, nasıl gidebilirsiniz?” diyor.
    “Resûlullah bana birgün deniz kenarında şehid olacağımı söylemişti, onun için gideceğim!”
    Yezidle beraber orduya katılıp istanbul’a geliyorlar.

    Yezid prens olduğu için baş kumandanlık ona geçiyor.
    Geldiklerinin yedinci günü Eba Eyyubul Ensari dizanteriye tutuluyor.

    Bir akşam güneş batarken son nefesinde Yezid’i çadırına çağırıyor.

    Diyor ki:

    “Ben ALLAHu alem ALLAH’a gidiyorum!”
    Mübârek parmakları ile bugünkü Eyüp Sultan tarafını gösteriyor.

    “Şuraya beni defnedin!” diyor.

    Ruh-u muallalarını teslim ediyor.

    Ertesi günü şehid olduğu için elbisesi ile beraber koyuyorlar tabuta omuzda götürüyorlar.

    Sûrun üstünde, Konstantinin askerleri ve Konstantin görüyorlar bu manzarayı.
    Beş gün sonra Konstantin mütareke imzalamak için çadıra geliyor.
    “Oraya siz birşey gömdünüz! Büyü yaptınız!.Bizim dinde büyü yasaktır tabiî.” diyor.
    “Bizim peygamberimizin bir sahabesi vardı. Tifodan şehid oldular.”
    “Hayır siz büyü yaptınız biz onu açıp bakacağız.
    Yezid diyor ki:

    “Anlaşmanın 1.inci maddesi budur, her sene gelip ziyâret edeceğiz. Eğer bir taşı yerinden oynarsa bizde 250 bin Rum vardır kılıçtan geçiririm!” diyor.

    Mütareke akdediliyor.
    Bundan sonra seneler geçiyor.

    Hattâ asırlar.
    İbni Hallegân tarihinde der ki:

    “Konstantiniyede Eba Ensari’nin kabrinde her gece kandilleri papazlar yakardı!” diyor.

    Aradan yine asırlar geçiyor.

    Son Bizans imparatorluğu türbeyi yerle bir ediyor.

    Tarla hâline geçiyor.
    Fatih, İstanbul’u fethettikten sonra Akşemsettin’e diyor ki:

    “Eba Ensari’nin mezarını istiyorum!”
    Hz. Fatih, muhafızları, zâhir uleması, şeyhül islam, sadrazamlar, paşalar, yanında da boynu bükük Fatih’in hocası Akşemseddin Hazretleri.
    Herkesde bir sükûn.

    Akşemseddin hazretleri mânevî antenlerini, televizyonlarını harekete geçiriyor.

    Murakabeye dalıyor.

    Bir an duraklıyor.

    Bir değnek alarak toprağa sokuyor değneği.
    Ensari hazretlerinin kabri burasıdır diyor.
    Fatih, Vezir-i Azama türbe yapılmasını emrediyor.

    Akşemsettin :

    “Durun şevketlüm ben basit bir dervişim, siz ulu emri veren büyük bir hükümdarsınız. Tarih sizi yarın bahsedecektir. Koskoca imparator bir dervişin sözüne uydu da bir türbe yaptı buraya derler. Ayak ucundan eşelim emir buyrun!” diyor
    Akşemsettin kendisi el ile eşmeye başlıyor.

    Aynen oradan okuyorum size:

    “Eşiyor eşiyor bir de bakıyorlar topraklar arasında ayaklarında sandalı, tozları sildikten sonra Akşemseddin hazretleri… Ayakları öpüyor, çıkıyor.
    Hz.Fatih kılıcını çıkarıyor belinden yere koyuyor iniyor çukura ayakları öpmeye. Elini ayaklara uzattığı zaman ayaklar çekiliyor. Fatih elini değdiremiyor ayağa. Çıkıyor yukarı. Hocasının göğsüne başını koyarak ağlıyor:
    “ Hocam ben bu mezarı açtırmakla bir hatâ mı işledim. Bana niye ayaklarını vermedi!”.

    Keder ve hiddetle karışık:

    “Üzülme şevketlim, ben basit bir dervişim bana ayaklarını öptürür. Fakat siz ulul emirsiniz. Ulul emre itaatin farz olduğunu bildiği için edeben ayaklarını çekti” diyor.
    Fatih yukarı çıktığı zaman tekrar ayaklarını uzatıyor Ensari Hazretleri.”
    Tercüme bitti.

    Şimdi ben konuşuyorum.

    Mezarı kapatıyorlar.

    Bugünkü kabir işte o zamandan kalmadır.
    Bir hadisi peygamberide:

    “Benim sahabemden birisi hasbel kader bir yerde vefât eder, şehid olur defnedilirse, onun bulunduğu mıntıka, mahşerde onun libası altında baas olunur!” diyor.
    Onun için İstanbul ne kadar azarsa azsın o mübareğin hürmetine şefaat görecektir.
    Bir hadisi peygamberide de:

    “Benim sahabeme dil uzatmayın. Onlar gökte yıldızlar gibidirler.

    En büyük Velî, benim varisim olacak en büyük velî bir sahabenin ayağının altındaki toz olamaz!” diyor.

    O hâlde sahabenin büyüklüğünü takdir et!

    Bu vaziyetde Hz.Muaviye’ye buyrun dil uzatın.

    Bunlar sapıklıktır.

    Belki Muaviye’nin hatâsı olabilir.

    Belki ind-i İlâhîde suçludur.

    Bir hadisi peygamberide de:

    “Muaviye yarın âhiretde ateşten tabuta konulacaktır” buyrulmuştur.
    Bunlar o mübâreklerin, o büyüklerin arasında geçmiş mânevî diplomatik hareketlerdir.

    Bunları sizin ve bizim söz yürütmeye, tenkit etmeye, hüküm vermeye selâhiyetimiz yoktur.
    Edeb haricine çıkarız.

    Onlar bir hikmete matufturlar.
    ALLAH Gayyur’dur.

    Kendisinden başkasının sevilmesini istemez.
    Çok hassasdır Cenabı ALLAH.
    Resûl ullah Hz.Hasan’ı ağzından öpmüştür, Hz.Hasan zehirlenerek ölmüştür.
    Hz.Hüseyin efendimizi boynundan öpmüştür, katledilmiştir.

    Dikkat ederseniz bunlar büyük hikmetlerdir.

    Bizim aklımız ermez.

    Ancak onların önünde el pençe divan durup sükût etmek gerek.

    Başka söz olmaz.

    Resûlullah Efendimiz irtihal ettikten sonra Hz.Ebu Bekir halife oluyor.

    Bir gün Cuma’da mimbere çıkıyor.

    Hz. Hüseyin 5 yaşında.

    Camiye giriyor.

    Bakıyor, bakıyor, Ebu Bekir’e bağırıyor :

    “Dedemin yerine niye çıktın in aşağıya!” diyor.

    Ebubekir hutbeden 3 basamak aşağıya iniyor.
    Dikkat ederseniz, bugün en son basamağa çıkmazlar hatipler.
    O sırada Hz.Ali :

    “Yâ Emire’l- mü’minîn ben söylemedim, çocuk kendisi söyledi!” diyor.
    “Onun yüzünde Nûr-u Resûlullah var söylemekte haklıydı!” diyor.

    Onlar bizim hâlledemeyeceğimiz işlerdir.

    Bazı hareketler sevgimizden dolayı hiddete veya gareze inkılâp edebilir.

    O garazımızı izhar etmemek, içimize atmak ve içimizden defetmek gerek. Ta’zim ve hürmet budur.
    Bu olmazsa ne ibâdetimizin kıymeti kalır ne o ibâdetlerde hiç bir yere gidemeyiz.
    ALLAH cümlemizi delâletden korusun...

    رَبُّ الْمَشْرِقَيْنِ وَرَبُّ الْمَغْرِبَيْنِ

    فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

    “Rabbulmeşrikayni ve rabbulmağribeyni. : Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani. (O,) iki doğunun ve iki batının Rabbidir. Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?” (Rahmân 55/17-18)

 
   
bugün 47 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol